5 Eylül 2014 Cuma

Oyun ve Gerçeklik

     Oyun oynama fikrini kavrayabilmek için küçük bir çocuğun oynama tarzının değişmez özelliği olan takıntıyı ele almak yararlı olacaktır. İçerik önemli değildir. Önemli olan, daha büyük çocuklarla yetişkinlerin konsantrasyonunu andıran, neredeyse dış dünyadan çekilme denebilecek durumudur. Oynayan çocuk, kolayca terk edilemeyen, dışarıdan müdahalelere de pek açık olmayan bir alanda ikamet eder. Bu oyun alanı iç ruhsal gerçeklik değildir. Bireyin dışındadır, ama dış dünya da değildir. Çocuk bu oyun alanına dış gerçeklikten nesneler ya da olgular taşır ve bunları içsel ya da kişisel gerçeklikten gelen bir örneğe hizmet edecek şekilde kullanır. Çocuk varsanı görmeksizin, rüya potansiyelinden bir örnek yaratır ve dış dünyadan seçtiği parçalardan oluşan bir ortam içinde bu örnekle birlikte yaşar. Çocuk oynarken dışsal olguları rüyaya hizmet edecek biçimde kullanır ve bu seçilmiş dışsal olgulara rüyaya özgü bir anlam ve duygu yükler.

     Oyun oynama güveni içerir ve (başlangıçta) bebek ile anne figürü arasındaki potansiyel mekândan kaynaklanır; burada bebek neredeyse mutlak bir bağımlılık durumu içindedir ve anne figürünün kendisine uyum göstereceğine kesin gözüyle bakar.

     Geçiş olgularından oynamaya, oynamadan başkalarıyla birlikte oynamaya, buradan da kültürel deneyimlere giden dolaysız bir gelişim söz konusudur.

Psikoterapi iki oyun alanının, hastanın ve terapistin oyun alanlarının örtüştüğü yerde gerçekleşir. Psikoterapi birlikte oynayan iki kişiyle ilgilidir. Bunun mantıksal sonucu da, oyun oynamanın mümkün olmadığı yerde terapistin yaptığı işin hastayı oyun oynayamayacak durumdan oyun oynayabilecek duruma getirmeye yönelik olmasıdır.

     Sağlığın göstergesi olan ve evrensel olan şey oyundur; oyun oynama büyümeye, dolayısıyla da sağlığa katkıda bulunur, grup ilişkilerine girmeyi sağlar, psikoterapide bir iletişim biçimi olabilir ve son olarak psikanaliz oyun oynamanın insanın kendisiyle ve başkalarıyla iletişim kurmasına hizmet eden çok özel bir biçimi olarak gelişmiştir.

     Doğal olan oyun oynamadır; psikanalizse yirminci yüzyıla özgü son derece karmaşık bir olgudur. Sadece Freud'a değil aynı zamanda oyun oynama denen doğal ve evrensel şeye de ne kadar çok şey borçlu olduğumuzu analiste sürekli hatırlatmakta fayda vardır.



D.W. Winnicott / Oyun ve Gerçeklik

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

İlk Bağ

Hiçbir şeydi ilkin. Yoktu. İki bedendeki farklı iki hücreydiler bağlanmadan önce birbirlerine. Biri milyonlarcası arasından sıyrılmış...