Oyun oynama fikrini kavrayabilmek için küçük bir çocuğun
oynama tarzının değişmez özelliği olan takıntıyı ele almak yararlı olacaktır.
İçerik önemli değildir. Önemli olan, daha büyük çocuklarla yetişkinlerin
konsantrasyonunu andıran, neredeyse dış dünyadan çekilme denebilecek durumudur.
Oynayan çocuk, kolayca terk edilemeyen, dışarıdan müdahalelere de pek açık
olmayan bir alanda ikamet eder. Bu oyun alanı iç ruhsal gerçeklik değildir.
Bireyin dışındadır, ama dış dünya da değildir. Çocuk bu oyun alanına dış gerçeklikten nesneler ya da
olgular taşır ve bunları içsel ya da kişisel gerçeklikten gelen bir örneğe
hizmet edecek şekilde kullanır. Çocuk varsanı görmeksizin, rüya potansiyelinden bir örnek
yaratır ve dış dünyadan seçtiği parçalardan oluşan bir ortam içinde bu örnekle
birlikte yaşar. Çocuk oynarken dışsal olguları rüyaya hizmet edecek biçimde
kullanır ve bu seçilmiş dışsal olgulara rüyaya özgü bir anlam ve duygu yükler.
Oyun oynama güveni içerir ve (başlangıçta) bebek ile anne
figürü arasındaki potansiyel mekândan kaynaklanır; burada bebek neredeyse
mutlak bir bağımlılık durumu içindedir ve anne figürünün kendisine uyum
göstereceğine kesin gözüyle bakar.
Geçiş olgularından oynamaya, oynamadan başkalarıyla birlikte
oynamaya, buradan da kültürel deneyimlere giden dolaysız bir gelişim söz
konusudur.
Psikoterapi iki oyun alanının, hastanın ve terapistin oyun alanlarının örtüştüğü yerde gerçekleşir. Psikoterapi birlikte oynayan iki kişiyle ilgilidir. Bunun mantıksal sonucu da, oyun oynamanın mümkün olmadığı yerde terapistin yaptığı işin hastayı oyun oynayamayacak durumdan oyun oynayabilecek duruma getirmeye yönelik olmasıdır.
Sağlığın göstergesi olan ve evrensel olan şey oyundur; oyun
oynama büyümeye, dolayısıyla da sağlığa katkıda bulunur, grup ilişkilerine
girmeyi sağlar, psikoterapide bir iletişim biçimi olabilir ve son olarak
psikanaliz oyun oynamanın insanın kendisiyle ve başkalarıyla iletişim kurmasına
hizmet eden çok özel bir biçimi olarak gelişmiştir.
Doğal olan oyun oynamadır; psikanalizse yirminci yüzyıla
özgü son derece karmaşık bir olgudur. Sadece Freud'a değil aynı zamanda oyun
oynama denen doğal ve evrensel şeye de ne kadar çok şey borçlu olduğumuzu
analiste sürekli hatırlatmakta fayda vardır.
D.W. Winnicott / Oyun ve Gerçeklik
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder