25 Eylül 2018 Salı

Ergenlik Başkalaşımdır


“Erinlikle birlikte insan bedeninde önemli değişiklikler olur. Yalnızca boy ve ağırlık artışı söz konusu değildir; aynı zamanda bir dönüşüm ve başkalaşım oluşmaktadır. Çocukluk sırasında birey bir kendilik imgesine sahiptir. Başkalarının, o arada anne babasının bakışlarında, fotoğraflarda ve ayna karşısında aynı bedeni görür ve kendilik imgesi buna uygunluk gösterir. Oysa ergenlikte kendilik imgesi bedende meydana gelen değişime aynı hızla ayak uyduramaz. Kendilik imgesi ile beden görüntüsü arasında bir fark doğar. Öyleyse ayna karşısındaki ergen bu dönüşümü yakalamaya çalışmaktadır. Saatlerce ayna karşısında olmak bu yüzden ergenliğin temel belirtilerindendir. Ayna, ergenlikte meydana gelen değişimin, dönüşümün tanığıdır.

Bedendeki değişim, ikincil cinsel belirtilerin oluşması ve ona bağlı olarak cinsel doyum ve çoğalma yetilerinin ortaya çıkmasıdır. Bu aynı zamanda ergenin bedeninin cinsel dürtülerin hücumuna uğraması anlamına da gelir. Cinsel dürtülerin ortaya çıkışının kaynağı öncelikle hormonlardır. Kızlarda aylık döngü, erkeklerde penisin sertleşmesi ve boşalma ortaya çıkar. Söz konusu fizyolojik değişiklikler gizil dönemde kurulmuş olan dengeyi alt üst eder. Gizil dönemde oluşmuş olan denge yalnızca yeni kazanımlar nedeniyle değil yitikler nedeniyle de bozulmuştur.


Ergenlik öncelikle bir yitiğin yaşanması ve kabullenilmesi demektir. Yitirilen aşk, nefret, ambivalans ile beslenen ödipal nesnedir. Ödipal nesnenin yitirilmesinin yasını tutmak, bireyselleşme-bağımsızlaşma sürecini başlatır. Ergenlik bu nedenle bir yas sürecidir.”


Talat Parman / Ergenlik ya da Merhaba Hüzün kitabı içinde "Narsisistik Bir Süreç Olarak Ergenlik" 

Psikanaliz Nedir?


Psikanaliz nedir? Sigmund Freud’a göre psikanaliz:
  1. Başka türlü neredeyse ulaşılamayan ruhsal süreçleri bir soruşturma yöntemidir.
  2. Bu soruşturmaya dayanan nevrotik rahatsızlıkları ele alma yöntemlerinden biridir.
  3. Bu yolla elde edilmiş ve giderek yeni bir bilimsel dal bünyesinde kaynaşan bir dizi psikolojik kavramdır.
Görüldüğü üzere bu tanımlama bir yöntemi, tedaviyi ve kuramı içine almaktadır. Şimdi bu maddeleri teker teker açalım:
  • Psikanaliz “başka türlü neredeyse ulaşılamayan ruhsal süreçleri bir soruşturma yöntemidir.” Ruhsal süreçleri ruhsal aygıtta olup biten hemen her şey olarak düşünebiliriz - duyumlar, imgeler, anılar, temsiller, mantıksal akıl yürütmeler vb. Freud bu süreçlerin büyük ölçüde bilinçdışı olduğunu iddia etmiştir – yani, kişinin kendisi tarafından bilinmediğini. Psikanalizin odağındaki düşünce, doğası gereği bilinçdışı ruhsal süreçlerin var olduğudur. Bu süreçlerin bilinçdışı kalmalarının nedeni ise bilince çıkmalarına çok etkin mekanizmalarla karşı konulmasıdır. Fakat kişinin bunları bilmemesi, bu süreçlere ulaşılamayacağı anlamına gelmemektedir. Freud’un önerdiği yöntemle birlikte “başka türlü neredeyse ulaşılamayan”a ulaşmak artık mümkün olmuştur.
  • Psikanaliz “nevrotik rahatsızlıkları tedavi etme yöntemidir ve bu soruşturmayı temel alır.” Nevroz dediğimizde 19. Yüzyıl psikiyatrisinden miras kalmış bir terimden bahsetmekteyiz. O çağda bu rahatsızlıklar sinir sistemindeki bozukluklara yani organik bir nedene bağlanmaktaydı. Daha sonra bu anlayış terk edildiyse de psikanaliz içinde hastalıkları tanımlamak amacıyla kullanılmaya devam etti. Freud katlanılamaz bir cinsel yoksunluk, şiddetli bir örselenme vb. etkisiyle gelişen “güncel nevrozlar” ve “psikonevrozlar” (histeri, saplantılar, fobiler) dediği rahatsızlıkları incelemiştir. Fakat psikanalizin inceleme alanı sadece nevrozlarla sınırlı değildir, günümüzde bu alan sınır durumlara, sapkınlıklara, psikosomatik hastalıklara kadar genişlemiştir.
  • Psikanaliz aynı zamanda “bu yoldan edinilmiş ve giderek yeni bir bilimsel dal biçiminde kaynaşan bir dizi psikolojik kavramdır.” Başka bir deyişle, gözlemlenebilir görüngüleri (ruhsal süreçleri) anlaşılır kılmaya çabalayan, sabırla oluşturulmuş bir bilgiler bütünüdür. Bilimsel olup olmadığı ise “bilim” denildiğinde ne anlaşıldığına bağlı olarak bir tartışma konusudur.
Bu özet, Roger Perron'un Neden Psikanaliz? kitabından faydalanılarak hazırlanmıştır.

20 Eylül 2018 Perşembe

Ergenlik ve Simgesel Beşik


“Yenidoğan ortada görünür bir neden yokken ağladığında, anne baba kendiliğinden kucağına alma, onu bedeniyle sarmalama, onunla konuşma eğilimindedir. Bu bedensel ve sesli sarmalama yatıştırır ve bebek birazdan uyur. Aynı şekilde, beşikte ya da çocuk arabasında olması, düşme ya da kaybolma tehlikesi taşıyan bir yetişkin yatağında olmasından daha iyidir. Aslında bebeğin bedeninin, onu toplayan ve bedensel bir bütünlük hissi veren sınırlarını bulmaya ihtiyacı vardır. Bu gözlemlenebilir: geniş bir alana bırakıldığında kenarları, tenine temas eden sınırları buluncaya kadar sürünerek gidecektir.
Ergen de bir beşiğe ihtiyaç duyar: simgesel bir beşiğe; yani yasaklar, kurallar, kendisiyle yapılan anlaşmalar şeklinde sınırlarla karşılaşabilmesi gerekir. Aynı şekilde odasının, kişisel alanının oluşturduğu gibi somut bir beşik de gereklidir. Bir çerçeveyi ister çünkü bebek gibi, kapsanmaya ihtiyacı vardır. Aslında şaşkın, sarsılmış, ne olacağını, nereden geldiğini artık bilemez vaziyettedir. Patlama riski vardır. Odasını savunulan, korunan bir yer hâline getirerek -“girilmez!”- kapalı bir mekân yaratır, yapı hâlinde olan bedenini ve ruhunu birleştirmek için. Duvarlarda posterler vardır, kabul edilebilir bir imge verirler, müzik koruyucu bir ses banyosuyla sarmalar. Beşiğinde ya da anne babasının kucağındaki bebek gibi, sakinleşir. Yüksek desibellere rağmen daha iyi çalışır, etkinliklerine konsantre olur, çünkü enerjisini kendini toplamaya harcaması gerekmez. Aynı şeyi eğitim ve sağlık uzmanları da tespit eder: Bir ergenle görüşme, kapının her an açılma ihtimali olan, ya da davetsiz seyredebilme riski olan camla çevrili yerlerde değil, kapalı bir mekânda daha iyi geçecektir. Tetikte bekleyen ergen ilişki için müsait olmayacaktır. Görünüşün ve bağımsızlık isteğinin tersine gencin, tutulmaya ihtiyacı vardır, tabii yumuşaklıkla.”

Yves Jacquet, Patrice Huerre / Ergenlik: Anne Babalar ve Uzmanlar İçin Nirengi Noktaları kitabı içinde "Dönüşümler"

Görsel: beppegiacobbe

İlk Bağ

Hiçbir şeydi ilkin. Yoktu. İki bedendeki farklı iki hücreydiler bağlanmadan önce birbirlerine. Biri milyonlarcası arasından sıyrılmış...